İş Kadını Karakteri
İş kadını karakteri toplumda
ev kadını karakterinden daha çok itibar görür. Çünkü ev kadınından daha önemli idealleri ve daha kayda
değer sorumlulukları olduğu düşünülür. Nitekim iş kadını olmaya karar veren kişinin
asıl amacı da, ev kadını kimliğinden ve bu kimliğin neden olduğu kompleksten kurtulup daha
itibarlı bir konuma gelebilmektir. İş hayatı ona herşeyden önce farklı bir kimlik kazandıracak,
"kendi ayakları üzerinde durmasını" sağlayacak ve onu erkeklerle büyük ölçüde eşit şartlara
getirecektir.Nitekim cahiliye toplumunda bir iş kadınından beklenen de budur. Din ahlakından uzak yaşayan
insanlar için en önemli kıstas maddi güç yani para olduğu için, bu imkana sahip kadınları diğerlerinden
üstün görürler. Bu insanların sahip olduğu ahlak değil, sahip oldukları banka cüzdanları, tapular,
şirket yetkileri bir saygı sebebidir. İşte toplumdaki bu kıstasların farkında olan iş
kadınları da işlerine büyük bir hırsla sarılır ve sahiplenirler. Mesleklerinde ne kadar başarılı
olurlarsa o kadar şahsiyet kazanacaklarına inanırlar. Bu nedenle de işyerindeki herkese karşı
kendilerini ispatlama yarışına girerler.
Eğer
o işyerinde çalışan erkeklerin üst kadrosuna geçebilirlerse bunu büyük
bir
başarı olarak kabul ederler. Bu onların komplekslerini tatmin edebilmeleri için çok önemli bir fırsattır.
Etraflarına sürekli emirler yağdırır,
yanlış yapılan ya da geciken bir iş olduğunda bu kimseleri herkesin ortasında azarlamaktan çekinmezler.
Bir yandan erkeklere karşı kendilerini bu şekilde ispat etmeye çalışırlarken bir yandan da işyerindeki
kadınlarla rekabete girişirler. Her fırsatta onların beceriksizliğini dile getirerek kendilerini
ön plana çıkarmaya çalışırlar.
Ev kadını karakterinden
sıyrılmış olmaktan dolayı sevinir ve yaşadıkları bu hayatla mutlu olurlar. Oysaki
değişen çok az şey olmuştur, temelde yaşadıkları kadın karakteri yine aynı şekliyle
durmaktadır. Değişen sadece mekanlar ve kişiler olmuştur. Evinin, ailesinin sorunlarını
kafasına takıp, kocasıyla ya da annesiyle çekişen ev kadını gitmiş, yerine iş yerindeki
sorunlarla ve çalışanlarla rekabete girişen, kendini ispatlamaya çalışan iş kadını
gelmiştir. Dedikodular, çekişmeler, kıskançlıklar ya da duygusallıklar aynı hızıyla
devam eder. Çünkü insanın içinde bulunduğu sıkıntılı yaşamdan, karanlık ruh halinden
kurtulabilmesi cahiliyenin bir karakterinden diğerine geçmesiyle değil, ancak ruhunda Kuran'a uygun bir değişiklik
yapmasıyla mümkün olabilir. İşte, iş kadınları bu önemli gerçeği göz ardı ettikleri
için yine cahiliyenin klasik kadın karakterini yaşamaya devam ederler.
Mümin kadın ise bu önemli gerçeğin farkındadır.
Kendini geliştirmek için dikkatini hayatında yapacağı teknik değişikliklere değil, ruhunda
ve ahlakında yapacağı atılımlara verir. Bu nedenle de sürekli bir ilerleme kaydeder.
Bunun
dışında çoğu cahiliye kadınında olduğu gibi komplekslere sahip değildir, bunun sonucu
olarak erkeklerle hayatın hiçbir safhasında yarışa girmez. Böyle bir tavır için hiçbir gerekçe de
yoktur zaten. Çünkü din ahlakında erkek-kadın rekabeti, bir tarafın üstünlüğü ya da eksikliği gibi
bir kavram yoktur. Her ikisi de kendi yaratılışlarına uygun hareket ederler. Birbirlerine benzemeye değil,
Kuran'da tarif edilen mümin modeline uymaya çalışırlar. Allah Katında da müminlerin arasında da sadece
imanları ve güzel ahlakları ölçüsünde değer görürler.
İş Adamı Karakteri
İş
adamları genellikle evlerinin maddi sorumluluğunu üstlenmiş kimselerdir. Dolayısıyla asıl hedefleri
kendilerini ispatlamaktan çok para kazanmaktır. Bu nedenle iş adamı karakterinde maddi çıkarlar psikolojik
çıkarlardan daha önce gelir.
Bu yapıdaki kişiler, kendilerini Kuran'ın
pek çok ayetinde bildirildiği gibi dünya hayatının meşgalelerine kaptırmışlardır.
Tüm dünyaları işleri, en büyük amaçları ise işlerinde başarı elde etmek olmuştur. İş
dışındaki hayatlarına bile yine bu para kazanma tutkusu hakimdir. Aileleri başta olmak üzere çevrelerindeki
insanlarla konuştukları konular çok sınırlıdır. Ya işten bahseder ya da hiç konuşmaz
saatlerce oturup düşünür, kafalarında daha çok para kazanmanın hesabını yaparlar. Kafaları işle
o denli meşguldür ki, genellikle beraber oldukları insanlara karşı olan manevi yükümlülüklerini dahi unuturlar.
Her konuyu hep iş merkezli düşünürler.
Toplumsal ilişkileri çıkara dayalıdır. Dostluklarını hatta evliliklerini bile bu anlayış
üzerine kurarlar. Kendilerine menfaat sağlayabileceğine inandıkları kimselerle ilişkilerini güçlendirirken,
kendilerine fayda sağlamayacağına inandıkları kimselerle görüşmeyi de vakit kaybı olarak
değerlendirirler.
İş yerinde ve evde genel olarak gergin
ve stresli bir karakter sergilerler. İşlerinin iyi gitmediği günlerde "dokunsalar patlayacak" şeklinde
ifade edilen bir yapıya bürünürler. Bu tip durumlarda son derece tahammülsüz olurlar. Bu hallerine anlayışsızlık
gösterildiğinde ise daha da tersleşir ve sinirlenirler. Özellikle de eşlerinin iş hayatını kavrayamadıklarından
dolayı anlayışsız olduklarını düşünür ve yakınırlar.
Genellikle
hemen her konuda kendilerinden çok emindirler, akıllarını çok beğenir ve kimsenin sözüne itibar etmezler.
Yılların tecrübesini üzerlerinde barındırdıklarını ve dolayısıyla da herşeyin
en iyisini ve en doğrusunu kendilerinin bildiğini iddia ederler. Bu nedenle onları inandıkları birşeyin
aksine ikna etmek mümkün olmaz. Hata yaptıklarını ya da yanlış düşündüklerini fark etseler bile
sözlerini geri almak ve hata yaptıklarını kabul etmek çok ağırlarına gittiği için buna
yanaşmazlar. Onları böyle bir karaktere yönelten asıl etken ise başta da belirtildiği gibi "dünya
hırsı"dır. Bu hırs nedeniyle pek çok insani yönlerini kaybetmiş, maddi çıkarlar dışında
birşey düşünmez olmuşlardır. Burada belirtmek gerekir ki, bir insanın para kazanmak istemesi, işinde
başarı elde etmek için çalışması veya işini geliştirmeye yönelik planlar yapması son
derece doğaldır. Ancak bu istekleri dünyaya yönelik tutkulu bir şehvete dönüştürmek, ahireti unutarak
hırsa kapılmak hatalıdır. Yoksa bir insan büyük bir zenginliğe ve mülke sahip olup, bunları
Allah'ın razı olacağı şekilde harcamak isteyebilir veya salih bir niyetle başarı elde etmeye
çalışabilir.
Olumsuzi iş adamı karakterinde ise böyle
salih bir niyet değil, aksine dünyaya karşı tutkulu bir bağlılık vardır. Oysa karakterlerine
bu denli hakim olan para, dünya hayatının geçici bir yararıdır. Dünyanın en zengin insanı ya
da en başarılı iş adamı da olsalar bir gün mutlaka ölecek ve tüm kazandıklarını dünyada
bırakacaklardır. Kendileri ise kazandıkları paranın hiçbir faydasını göremeyecekler, bedenleri
de toprağın altında çürüyüp gidecektir. Ardından ise dünyada yaptıkları işlerden hesaba
çekileceklerdir. Bu hesap gününde kendilerine para kazanmak için ne kadar çaba harcadıkları ya da ne kadar biriktirebildikleri
sorulmayacaktır. Allah için ne yaptıkları, Allah'ın rızasını kazanıp kazanmadıkları
sorulacaktır. Bu nedenle dünyaya yönelik olarak gösterdikleri tüm bu çabalar boşunadır.
Kuran'da
onların boşa çıkacak olan bu çabalarından şöyle bahsedilmiştir:
De ki: "Davranış (ameller) bakımından en çok hüsrana uğrayacak olanları size haber vereyim
mi?" Onların, dünya hayatındaki bütün çabaları boşa gitmişken, kendilerini gerçekte güzel iş
yapmakta sanıyorlar. İşte onlar, Rablerinin ayetlerini ve O'na kavuşmayı inkar edenlerdir. Artık
onların yapıp-ettikleri boşa çıkmıştır, kıyamet gününde onlar için bir tartı
tutmayacağız. (Kehf Suresi, 103-105)
alıntıdır.Devam edecek.